Değerli Okuyucular,
Bir ve birden fazla organı, doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası nedenlerden ötürü eksik olan ya da işlevini tamamen ya da kısmen yerine getiremeyen insanlarımıza ne ad verileceği sorunu, akademisyenlerimiz, bürokratlarımız ve örgütlerimiz arasında 15-20 yıldan beri tartışıla gelmekte ve bir hayli kafa karışıklığı yaratmaktadır. Kimi “sakat”, kimi “özürlü” demeyi tercih ederken, son yıllarda akademisyenler arasında “engelli” sözcüğünün kullanımına daha sık rastlanmaktadır. İşin kötüsü bunlardan birini tercih edenlerin, genellikle diğerlerini son derece zorlama gerekçelerle fahiş hata yapmakla suçlamalarıdır. Gerçekte sorun, bu denli karmaşık değildir. Amacınızla bağlantılı olarak bu sözcüklerden herhangi birini, hatta daha başkalarını da kullanabilirsiniz. Tanımınız ya da terminolojiniz, her zaman konumunuz ya da amacınızla doğrudan ilişkilidir. Sakatları bünyesinde barındıran bir kitle örgütü, halkın bir parçası olmak bakımından, onun düzeyinden ve dilinden kopmamak durumundadır. Dilde her şey kendi adıyla anılır. Türkçe’de “sakat” sözcüğü, genel olarak fiziksel ya da işlevsel bir eksikliği ya da bozukluğu ifade etmek amacıyla kullanılmaktadır. İşitme işlevi bulunmayana “sağır”, görme işlevi bulunmayana ise “kör” denilmektedir. Duygusal yaklaşımlarla bu sözcüklere başka anlamlar yüklemek, sonucu değiştirmemektedir. Üstelik bu çeşit kullanımlar, sakat insanlarımızın ezici bir çoğunluğunca yadırganmamaktadır. Diğer yandan hiç kuşku yok ki, bilim ve yasa dili halk dilinden farklı olmalıdır. Zira bilim, nesneleri, olguları ve durumları daha derinliğine ve daha kapsamlı olarak tanımlamak zorundadır. O, genel tanımlarla ve kavramlarla yetinemez. Sözgelişi özel eğitim disiplini açısından “sakat”, “kör”, “sağır” gibi genel kavramlar fazla bir anlam ifade etmemektedirler. Özel eğitimin, daha alt kategorilere ve nüanslara gereksinmesi vardır. Zira özel eğitim bakımından görme artığının niteliği ve derecesi son derece önemlidir. Öte yandan yasa dili, daha nesnel, daha genel, daha soyut ve genellikle toplumsal düzeydeki nedenleri vurgulayan kavramları kullanmak durumundadır. “Engelli” sözcüğü, “sakat” sözcüğünden farklı olarak fiziksel ya da işlevsel bir durumun yanı sıra, belki de ondan daha çok toplumsal bir durumu ifade ettiğinden bir sosyal hizmet uzmanı için daha kullanışlıdır. Zira sakatlar, sakatlıktan daha çok devletin duyarsızlığından, halkın yanlış değer yargılarından, teknolojinin geriliğinden, kısacası önlerine dikilen toplumsal engellerden dolayı sıkıntı çekmektedirler. Bu engeller kalktığında sakatlık, basit bir fiziksel ve işlevsel özellik durumuna indirgenecektir. O nedenle sosyal hizmet uzmanı “engelli” sözcüğünü tercih ederek, onun toplumsal içeriğine vurgu yapmış olmakta; ayrıca gizli olarak bu sözcükle belirli koşulların sağlanması halinde sorunun aşılabileceği mesajını vermiş olmaktadır. Tıp bilimi bakımından da sakat, sağır, kör gibi kavramlar büsbütün yetersizdir. Bir göz doktorunun dekolman, glokom, miyop, astigmat gibi tanımlara ve kavramlara gereksinmesi vardır. Bütün bu nedenlerle adlandırma konusundaki tartışma ve kafa karışıklığı anlamsızdır. Her alan ve her disiplin, kendi amacına konumuna uygun olan kavramsal araçları kullanmalı ve birbirlerinin seçimlerine müdahale etmemelidirler. Sorun bu denli yalındır. Biz konuya örgütçü sıfatımızla yaklaştığımızdan genellikle “sakat”, “sağır”, “kör” gibi sözcükleri kullanmayı tercih ediyoruz. Daha ayrıntılı ve özgün durumlar için gerektiği ölçüde “özürlü”, “engelli” gibi kavramsal araçlara başvuruyoruz. Ancak, engelli sözcüğü bireydeki kişisel bir özelliğe değil de toplumun bireyin önüne koyduğu engellere, toplumsal önyargılara dikkat çektiği için tarafımızdan daha çok tercih edilmektedir. Zira kişinin her hangi bir eksikliğinden doğan yoksunluğu, o eksikliğin doğal bir sonucu değil, o eksikliği giderecek olan teknolojilerin, olanakların, ortamların engelli bireye sağlanmamasından, engelli bireye karşı ön ve bön yargıların beslenmiş olmasından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle bilim ve yasa dilinde “engelli” sözcüğünün daha uygun olacağını düşünmekteyiz. TURAN İÇLİ