Her sabah güneşin doğumuyla uyanıp; hayat yolunda kendimizi bir koşuşturmanın içinde buluyoruz. Birçoğumuz işinden gücünden dolayı zamanın nasıl geçtiğini bile anlayamıyor. Yüksek bir tepeden aşağıya yuvarlanan taşlar gibi yaşam ırmağında sürüklenip gidiyoruz. Bu yaşam mücadelesi içinde bir an nefes alıp kendimize sormamız gereken önemli bir soru var. “Sahip olduğum zenginliklerin farkında mıyım?”
İnsanoğlu hırs, inat, kibir gibi duygular taşıdığından, hedefine ulaşma yolunda çoğu zaman hatalar zincirinin halkalarını kendi elleriyle dizer. Daha zengin veya daha başarılı olabilmek adına elindekilerin değerini bilemez ve hep daha fazlasını ister. Biz hasta olmadan sağlığımızın kıymetini, evsiz kalmadan evimizin kıymetini,sevdiklerimizden ayrı kalmadıkça sevdiklerimizin kıymetini bilmiyoruz. Elleri olan bir kişiden birkaç saniye için de olsa ellerinin olmadığını hayal etmesini istesek eminim ki tüyleri diken diken olur. Hepimiz çocukken körebe oynamışızdır. Ebe iken hissettiğimiz duyguların bir kör insan için bir ömür taşındığını lütfen unutmayalım. Grip olduğumuzda bir an önce iyileşmeyi ve yaşama yeniden kaldığımız yerden devam etmeyi ne de çok isteriz değil mi? İşten çıkıp ayaklarımızı uzatıp dinlenmek için sabırsızlıkla varmayı beklediğimiz evimizin olmadığını bir düşünsenize… Belki depremzedeleri daha iyi anlarsınız…
Şimdi de biraz geniş açıdan bakalım arkadaşlar. Bizler hep beraber yaşadığımız bu toprakları bin yıldır yurt edinmişiz, ev bilmişiz… Yüz yıl önce emperyalist ülkelerin işgaline büyük önder M. Kemal Atatürk’ün izinde “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım!… “ diye yanıt veren ülkemiz üzerinde bugün yine türlü pis oyunlar oynanıyor. Gün geçmiyor ki efendim federasyonmuş, özerklikmiş saçmalıkları birbirini izliyor. Yüzyıllardır beraber yaşadığımız kardeşlerimizle aramız bozulmaya çalışılıyor. En acısı da bütün bunlar tüm açıklığı ile sergilenirken memleket dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet içerisinde olan biteni seyrediyor. Bugün bizim olan topraklarımızın kıymetini bilemez isek; elimizden tek tek kayarken endişelendiğimizde inanın ki çok geç olacak. Siyasetçilerimizin popülist yaklaşımları ve ileri görüşlü olamamaları bütünüyle ülkemizin kaderini çizmektedir. Irkçılık kokan söylemler bölgedeki vatandaşlarımızın asıl sorunu olan işsizliğin arka plana atılmasına yol açmaktadır. Bugün bizim dediğimiz güzel şehirlerimiz sözde kürt devletinin başkentleri olarak anılmakta. Onlarca yıldır dış güç odaklarınca toplum mühendisleri ve sosyologlara hazırlattırılıp ülkemizde servis edilen; toplumu duyarsızlaştırma, sağırlaştırma, tepki vermez, sesini çıkarmaz bir toplum haline getirme çalışmaları bugün meyvelerini vermektedir. Adeta toplumsal reflekslerimiz köreldi, zorlu yaşam mücadelesi içerisinde herkes bireysel kaygılarla hareket etmeye, memleket meselelerini görmezlikten gelmeye başladı. Artık şehit haberleri bile bu ülkede magazin haberleri kadar ilgi çekmiyor, tepki görmüyor.
Uyan ey Türkiye’m!…
Birlikteliğimizin gücünü ayrışınca mı fark edeceğiz? Vatanımızın değerini bilmek için işgal yıllarını mı yaşamamız lazım? Şehitlerimize sadece yakınımız, akrabamız, kardeşimiz olursa mı üzüleceğiz? Bir an durup “Ülkemin kıymetini biliyor muyum?” diye sormanın tam zamanıdır.
Serhat Kayın.